14 Ekim 2010 Perşembe

Sade

Sade

“Gel benim yarim oluver şimdi.”

“Bir yıldızda bir çiçeği seviyorsan, geceleyin gökyüzünü seyretmek ne hoştur.”*
“Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz,bir şeye de yaramazsınız bu halinizle. Kimse sizi evcilleştirmemiş, siz de kimseyi evcilleştirmemişsiniz.”*

Bu yol çileli,
Düş peşime…

Rıza yoksa söz etme sevgiden.
Feda edeceksin…

Dolmadan boşalmaz.
Lafla olmaz.
Hayal olmayan hakikat olmaz.
Sınır varsa hiç olmaz.

Şimdi gel,
Sus!

Sırtlanları sevmem,

Tilkiler zavallı,

Kediler uysal,

Aslanlar yalnız.

Domuzlar sever pisliği!

Cesaretine hayranım çılgın kız.
Seni kimse almaz.

Güya kendini edeple yetiştirmiş bekliyor onca salak!

Papağanlar ezber kusar.

Mert olan pek sevilmez.

Yalakalık her yerde geçer.

Yüreğini okurum yüzünden.
Hüznünü anlarım gözünden.
Bilgelik sezdim sözünden.

Boş ver, anlamasın bizi kimse!
Gizemli olan daha kıymetli.

Sen çözdünse sorun yok.

Ha unutmadan,
Emek vermeden olmaz.

Ahmet Bektaş

*Küçük Prens

11 Ekim 2010 Pazartesi

Özgür düşünce ve ortak akıl



       Özgür düşünceye “ortak akıl” ile ulaşılır.       Bilginin kaynağı akıl ve nakil. Nakil bizden öncekilerden bize intikal eden her türlü yazılı ve sözlü bilgi; genetik aktarımı da nakilden sayabiliriz. Akıl, iyiyi kötüden ayırma yeteneği, zekâ ise onun aracı. Akıl, zekâyı kullanarak değerlendirmesini yapar; kâinatı anlamaya çalışır. Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ne için geldik? Dünya hayatının maksadı nedir? Fayda ve zarar deveranında olmak nasıl bir aksiyon gerektirir? Gibi sorulara cevap arar durur.        Öte yandan da (kısa da olsa) Dünya hayatını daha yaşanılır hale getirmek veya Cehennem’e çevirmek için fikirler üretir. İnsanlığın faydası için çalışanlar minnetle anılırken, insanlığa zulüm ve sefalet getirenler lanetle anılır!        Ortak akıl insanlığın özgür, barış içinde ve müreffeh yaşaması için nasıl bir fayda sağlar? Herkesin aklı her şeye yetmeyebilir. Bu durumda nakil devreye girer; nakil yoluyla edinilen bilgilerden her ihtiyaca cevap bulunamayabilir. Yani bu bilgilerin güncellenmeye ve yorumlanmaya ihtiyacı vardır. Bu da yine akıl ile olur. Akıl ise herkeste aynı ölçüde bulunmadığından, insanlar hemcinsleriyle akıl alış-verişinde bulunmak zorundadır. Bu alış-veriş her zaman olumlu neticeyi vermez. Çok akıllı olanlar diğerlerini kontrollerine almak ve aşağılamak isteyebilir. Hatta bir kısım insanlar diğerlerini sömürmekle yetinmez köle yapmak (Firavunlar onlara tanrılık iddiasında bulunmuş) isteyebilir.       Bu olumsuzluklar nasıl giderilir? “Ortak akıl”, insanlık için çok büyük faydalar sağlayabilir. Her birey insanlığın yararı için aklını kullanır ve ürettiği bilgiyi diğerlerinin istifadesi için sunar.
       ÖRNEK:
  1. Durum: Fikirler yöneticiler tarafından üretilir, üyelerin istifadesine sunulur. Yeni fikirler üretilirse yöneticilerce incelenir ve uygun görürse onaylanır.
  2. Durum: Fikirler, yöneticiler de dâhil tüm üyeler tarafından üretilir ve herkesin ortak istifadesine sunulur. Yeni fikirlere açıktır ortam. Değerlendirmeler kolektif yapılır.
Birinci durumda üretilen fikirler yöneticilerin aklı ve anlayışı ile sınırlıdır.İkinci durumda üretilen fikirlerin gelişmesine açıktır ortam. Herkes üretir ve topluca istifade etmek için sunar. Herkes kendine yarayanı alır. Daha zengin bir fikir ortamı oluşabilir. Tabiî ki topluluğun genel kabiliyeti nispetinde.        “Aklın yolu birdir” Ortak havuzda biriken akılların doğruyu bulması daha kolay olabilir. Günümüzde iletişimin de gelişmesiyle bu havuzun dolması ve havuzdan istifade daha kolay olabilir.              Akıl danelerin, efendilerin, şeyhlerin, neredeyse ilahlaştırılan çokbilmişlerin pabucunun dama atılması kaçınılmazdır “ortak akıl” ile.       Hadi! Kolektif, külli  “Ortak akıl” havuzu oluşturalım. Akıllarımızı orada toplayalım, gerektiğinde oradan alıp kullanalım ki kimselere akıl için diyet, telif ödemeyelim. Minnet de etmeyelim.Ahmet Bektaş

 Daha geniş bakabilirsek;Bilginin kaynağı nedir? Okullarda öğretilen bütün bilgiler daha önce birileri tarafından tespit edilmiş bilgiler. Teknolojik bilgiler çok çabuk eskiyor. Bir makine veya yazılım daha piyasada tam manasıyla yayılmadan, daha yeni ve üstün olanı çıkıyor. Toplum bilimlerinde ise kabul görmüş olan bilgiler en az Yüz yıllık. Hatta yeni bir şey söylemek o kadar kolay değil. En az bir asırlık bilgilerle değerlendirilir bu görüşler. Sosyal alanda daha yavaş ilerlemenin sebebi ne olabilir?

Yahut şöyle söylemeli; neden yeni bir fikir üretildiğinde en az yüz yıllık filozofların görüşlerinin süzgecinden geçirilsin ki.Bu nasıl kırılır?Ortak akıl geçen yüzyıldan bağımsız olarak çalışabilir mi?  


Ortak karar
Mutlak doğruyu veya haklıyı tespit etmek çoğu zaman mümkün olmuyor. O halde uzlaşmayı sağlayacak; kavgayı, çekişmeyi önleyecek bir yol bulmalı. Bir karara varılmalı. Kararsızlık en kötü sonuçtur. Varılan kararın toplumun her kesimini memnun etmesi beklenemez. Burada çoğunluğun iradesini yansıtan “Demokrasi” devreye giriyor. Eşit haklara sahip olanlar arasında çoğunluğun isteğinin yapılmasının kabulü ile toplumsal uzlaşı sağlanabilir. Çoğunluk ile alınan karara itiraz edenler elbet olacaktır. İşin inceliği, zarafeti burada gizli. Burada önceliği olan husus kararın doğruluğu veya yanlışlığı değildir. Çoğunlukla alınmasıdır! Yoksa alınan kararın doğruluğunun tartışmasız kabul edilmesinin dayatılması yanlış sonuçlar doğurur. Karar,( Kişisel hak ve özgürlüklere aykırı olmamak kaydıyla) zorlayıcı hükümler de içerebilir. Çoğunluğun özgür iradesi ile alınan kararlar, tabu değildir. Tartışılabilir, yanlış olduğu iddia edilebilir. Fakat karara uyma mecburiyeti vardır. Özellikle ihtisas gerektiren hususlarda, karar mekanizmasında görev alacak olanların eşit ihtisas kademelerinde bulunması gerekir. Rasgele oluşturulacak bir kurulun çoğunluk ile vereceği bir karar ne kadar doğru olabilir? Aydınların feryadı da bu yüzden, genellikle toplumun çoğunluğuna uymaz aydınların fikirleri. Bu yüzden değerlidir. Yani toplumun yapamadığını onlar yapar. Marjinal fikirler üretirler, bu demek değil ki aydınlar her zaman doğru fikirler üretir veya doğru fikirler üretmeli. Doğru fikir üretmek değildir aydının asli vazifesi! Çok geniş açıdan bakıp fikirlere ışık tutmaktır. Bazen yanlışı gösterir, bazen doğruyu…
"Toplu akıl "ve "Toplu karar " optimum fayda için geçerli, marjinal fayda için değil.

Bazen "en iyiden" iyidir "iyi".


Saygılar
Ahmet Bektaş
 

Bir kadın..




“Kadın” dendiğinde içim coşar, severim işte kadınları. Kadın gibi kadınları tabiki. Bazıları güya övmek için “Erkek gibi kadın” der. Bana kadın gibi olanı gerek…

Esmadan “Rahim” ismine daha yakın bulurum kadınları. Çünkü kalplerindeki şefkat erkeklerden fazladır. Bir annenin evladına olan şefkatini asla bir erkek gösteremez. Bunda iddialıyım. Kadın ölümüne şefkat eder.

O kadın:

Kadınlığa has her ne varsa barındırıyor kendinde.
Fiziksel güzellik önemli kadında elbet ve onda fazlasıyla var.
Ruhsal güzellik ise yüze yansır ama herkes kendine izafi olarak algılar.
Nurani ışığı görecek göz olmalı kişide…
Hani eskiler der “Yüz güzelliği geçici huy güzelliği olmalı kadında” diye.
Ben ikisini de gördüm O’nda.

Ademi aldattığı söylenir kadın hakkında ama o aldatmayı sevmiyor!
Yalana meyil etmiyor.
Her halinde ölçülü davranıyor. Gereği kadar önem veriyor kişilere ve hadiselere.
Kin gütmüyor, nasılsa evrensel sistemde karşılığını bulur diye düşünüp kendi haline bırakıyor azanı!

Lüzumsuz şeylerle vaktini harcamıyor. Her işinde veya ilgisinde mutlaka evrensel veya bireysel kazanç var.
Vicdanını temiz tuttuğu için değerlendirmeleri net ve isabetli oluyor.
Gereksiz bilgilerin hafızada tutulmasının insanı yavaşlattığını biliyor.
Evrensel olduğundan evrendeki her şeyi seviyor. Islahı mümkün olmayanla değerli vaktini zayi etmiyor. İnsanlara faydalı olabileceği durumlarda da geri durmuyor.

Her şeyden önemlisi kendini seviyor. Kendini sevdiği için sevmeyi biliyor. Bu yüzden sevgisi çok daha içten, yapmacık değil.

Kendine menfaatli şeyleri de biliyor ve onları kendine çağırıyor. Yani isteğini iletiyor evrene böylece onu mutlu edecek şeyleri çekmiş oluyor kendi bireysel alanına. Elbet evrene de yarıyor bu güzellikleri çağırma işi.

Evrensel işleyişi gözlemleyebiliyor. Bunu yapmak için insanın vicdanının temiz ve arınmış olması esastır. İnsanın akıl ve kalbine giren her lüzümsuz şey vicdanın oluşturacağı kanaati perdeler.

Dişiliğinin bilincinde olduğu için bunu dengeli olarak yansıtıyor. Dişiliğe saygılı. Ve kendini öyle seviyor / sevdiriyor. Dişiliğini kullanarak insanları etkilemek peşinde olmadığı gibi dişiliğinden de kaçmıyor. Kadın olduğu için kendini erkekten aşağı görmediğinden erkeklere de kendini aşağılama fırsatı vermiyor. Bazı feministler gibi erkeklere düşman olmuyor, erkeğe kayıtsız şartsız teslim olmadan fırsat tanıyor kendini sevmesi için. Gönlünü kapamıyor ki hak eden girebilsin. Ve onun gönlüne girmeyi başaran erkek gerçekten onu seven ve onun sevdiği kişi olmalı.

Hayata olumlu yönden bakıyor. Böylece hem kendi hem çevresindekilerin olumlu olmasına zemin hazırlıyor. İnsan ne kadar iyi niyetli olursa olsun illa insanlar arası sorun çıkar. Böyle durumlarda geri çekiliyor ve karşısındaki kişinin hatasını görmesine fırsat tanıyor. Şayet kendinde hata görmüşse mertçe davranıp bunu açıklamaktan geri durmuyor.

Kendini küçük görmediği için insanları da küçümsemiyor. Sadece tercih yapıyor. Yani ona uymayanı özeline sokmuyor ama aşağı da görmüyor. Sadece sevdiği , değerli bulduğu kişileri özel alanına yakın tutuyor. Ayrıca gerek ve lüzum gördüklerine de geçici veya daimi izin veriyor. Zaten onun ruhsal güzelliğine, toleransına uymayan yakışmıyor onun yakınına. Ben kendimi şanslı ve huzurlu hissediyorum onun yakınında olduğum için.

Evrensel olmayı seçtiği için sıkıcı değil. Her daim neşeli olamayı başarıyor. Enerjisini yerinde kullanıyor ve hayatın monotonluğunu, sıkıcı hallerini aşabiliyor böylece. Çok gülüyor ama alay etmiyor. Gülüşü içten… Sohbetine doyum olmuyor. Samimi olduğu için yapmacık şeylerle güzelim “an”lar telef olmuyor. O’nunla yapılan sohbetler evrende çiçek kokuları gibi yayılıyor. Kendine has bir tadı var. Mana aleminde koku çok mühim. Öyle parfümle falan elde edilmez o güzel koku. İçten ruhsal olarak oluşur ve yayılır; bilene , anlayana çok şey ifade eder. Benim onunla olan güzel hallerim şahsi cennetime kaynak olması yanında evrene de bilgi data olarak yayılıyor. El birliği ile güzellik üretmek gibi…

İşte bu kadın benim hayalimdeki örnek kadın.
Kim isterse bu kadını örnek alsın.

Ben bu kadını seviyorum. O’na aşığım.

Selamlar
Ahmet Bektaş


 Bu yazıyı hazırlamamda bana ilham kaynağı olan değerli arkadaşım Fatma Kunt hanıma teşekkürlerimle.

10 Ekim 2010 Pazar

Maria (Fatma)

Ötelerden geldi buhurlar içersinde
Maria’nın çağrısı yüreğime…
Hala yankılanıyor Işık dağı eteklerinde,
Bu haber Meryem Ana’dan günümüze.
Senin de olur isteğin dile kalbin temiz ise
Yağmura rahmet denir, toprağa ana…

Raks ediyor iki kelebek,
Cıvıl cıvıl hep kuşlar
Balı yapan dişi işçi arılar…
Rengarenk çiçekler,
Herkes neşe içinde; göğermiş tarlada ekinler.
Bahçeler şenlik, eğilmiş meyve yüklü ağaçlar.
Şerbet gibi şu eski pınardan akan berrak su.

Ahh! Maria!
Ben burada hüzünler içinde
Sen ise zahiren mezar, aslen Cennet’te!
Bana uzak değilsin elbet çoğaldık biz her boyutta
Ondandır ki ruhum ruhunla muhabbette…

Ahmet Bektaş


Bu şiirde sırlar var hepsini buraya yazamıyorum, bağışlayın ama iki Meryem / iki Maria var. Meryem Avrupa'da Maria. Diğer Meryem İsa'nın yoldaşım dediği sırdaşı sevgilisi olan Meryem. Hikaye uzundur ilerde belki paylaşırım. Benim özelimde olan ise Fatma - Meryem. Selam ederim.

Bu şiirin yazılmasında bana ilham kaynağı olan sevgili arkadaşım Fatma Kunt hanıma ayrıca yürekten  teşekkür ederim.
 

Aşk olsun

Aşk olsun




Duyarsan bir sevda bitmiş,
O sevda değildir, sevda bitmez!

Herkes aşkı kendine özgü tarif eder. Bu nedenle sayısız aşk tanımı yapılabilir.
O halde “aşk soyuttur” diyebiliriz.

Soyut olan her şey gibi aşk’ın da açığa çıkması, bilinmesi için somutlaşması gerekir.
Bir ressam veya heykeltıraşın zihninde oluşan tasarı soyuttur ve her ayrıntı mana olarak vardır. Bu manaların açığa çıkması için somut nesnelere (Tuval. fırça, boya; kil,metal,v.b.) ihtiyaç vardır. Mananın aktarılması, anlatılması, bilinebilir hale gelmesi için somutlaşması gerekir.

Aşk; aşık ile maşuk arasında soyut olarak gelişen bir hal. Açığa çıkması, yansıması, tarafımızdan algılanabilmesi için aracıya ihtiyaç vardır. Bu aracı çoğunlukla erkek için kadın; kadın için erkek olmaktadır.Yunus gibi sarı çiçekle sohbet etmek veya Mevlevi gibi dönmek de var!

Aşkın karşı cinsler arasında açığa çıkmasının güzel neticeleri olduğu gibi yıkıcı tesiri de olabilir. Çok yoğun yaşanan efsanevi aşkların neredeyse tamamında vuslat görülmez. Neden?
Sevgililer aslında aşk’ın açığa çıkmasında aracılık eder. Aracı oldukları sürece (bilinçli veya bilinçsiz) sorun çıkmaz. Ne zaman ki maşuk manasına aracılık eden sevgili hakiki “maşuk” makamına oturtulur; o zaman acılı bir ayrılık süreci de başlar! Yani asıl maşuka (Allah) gitmeyen muhabbet aracı olan sevgiliye gider.Eğer aşkın derecesi düşük ise yine fazla sorun olmaz. Yüksek ise aracı olan sevgilinin bunu taşıması mümkün değildir. Vuslat bu nedenle (Kaderin takdiri ile) ertelenir. Neden “ertelenir” diyorum?

İnsan Allah’ın somut alemde halifesi değil mi? O halde ebedi olması gerekir. Açığa çıkarılmış olan aşk ise bakidir. Yeter ki muhataplar buna inansın. İnsanın başarısı hedefi ve inancı kadardır.

İmkansız aşk yoktur, ertelenen aşk vardır.
Kölesi Yusuf (A.S.) aşık olan Züleyha, aşkı uğruna kölesine köle oldu!

Evli olan Züleyha’nın Yusuf’a (A.S.)olan aşkı imkansız görünüyordu; sabır ve güzel ahlakın neticesinde vuslatın gelmesi çok manidardır.
Hayallerini, ümidini kaybetmeyen kazanır; her durumda…

Aşk olsun!
Saygılar

Ahmet Bektaş